Sıkça Sorulan Sorular

SIKÇA SORULAN SORULAR

25 seri no'lu KDV Genel tebliğince ihraç kayıtlı satışlardan kaynaklanan imalatçı lehine oluşan kur farklarında faturada KDV gösterilecek olup uygun bir şerhle 25 no'lu tebliğe atıfta bulunularak KDV tahsil edilmemiştir ibaresi geçmesi gerekmektedir. Muhasebe kayıtlarına ise hem hesaplanan hem de indirilecek KDV olarak yansıtılması gerekmektedir. Örneğin İmalatçı X Ltd.Şti. ihraç kayıtlı satışından kendi lehine 10.000 TL'lik kur farkı oluşmuştur. İmalatçı X Ltd. Şti. bunu ihraç kayıtlı satış yaptığı firmaya fatura ederken aşağıda ki muhasebe jaydını yapmalıdır.

120 Alıcılar 10.000

191. İndirilecek KDV 1.800 (Satıştan İade KDV)

602 / 646 10.000

391.02 Hesaplanan ( İlave Edilecek) KDV

Eğer kur farkı malı alan ihracatçı lehine oluşursa , bu sefer genel esaslara göre KDV'li fatura tanzim edilecek olup ihraç kayıtlı malı alan firma tarafından beyan edilecek olup imalatçı firma ise indirim konusu yapacaktır.

Çalınan bir mal bedeli ticari kazancın tespitinde G.V.K. 40. maddesi hükümleri gereğince gider ve maliyet olarak kabul edilmemektedir. Çalınan mal bedelinin gider veya maliyet olarak kabul edilmemesi nedeniyle bu malın alışında yüklenilen KDVsinin de KDV Kanununun 58inci maddesi uyarınca gider ve maliyet olarak değerlendirilmesi veya indirilmesi de mümkün değildir. Bu bakımdan çalınan mal maliyetinin K.K.E.G. olarak muhasebe kayıtlarına alınması , bu mal alışında yüklenilen ve önceki dönemlerde indirim konusu yapılan KDVsinin ise çalınmanın meydana geldiği dönemde verilecek KDV Beyannamesinde ilave edilecek kdv sütununa eklenerek beyan edilmesi gerekmektedir.

SORU: Mısır işletme fabrikamızda Şubat-Eylül ayları arasında hasat dönemi olmadığından faaliyetler durmaktadır. Bu dönemlerde faaliyet olmadığı halde işçi maliyetleri oluşmakta ve bu maliyetler satılan hizmet maliyetini arttırmakta ve aşırı faaliyet zararının oluşmasına sebep olmaktadır. Bu olumsuzluğu aşmak için nasıl bir yol izlenebilir?

CEVAP : İşletmelerde grev, lokavt , talep yetersizliği veya bakım onarım gibi nedenlerle imalat faaliyetine bir süre ara verilebilir. Bu şekilde çalışılmayan dönem ve çalışılmayan kısımlara ait giderler maliyetlerle ilgilendirilmeyebilirler. Bu giderler genel yönetim gideri olarak bile maliyete intikal ettirilmemelidir.Bu nedenle çalışılmayan dönemlere ait olan işçilik , amortisman , genel üretim gideri 680 nolu ÇALIŞILMAYAN KISIM GİDER ve ZARARLARI hesabına aktarılarak burada izlenir. Çalışılmayan kısım ve dönemlere ait giderler 7/A seçeneğinde 721 ve 731 nolu yansıtma hesapları aracılığıyla 680 ÇALIŞILMAYAN KISIM GİDER ve ZARARLARINA aktarılır. Dönem sonlarında çalışılmayan kısım gider ve zararları 690 nolu DÖNEM KARI ve ZARARI hesabına nakledilir ve 680 nolu hesap kapatılır. Böylece çalışılmayan kısım gider ve zararları mamul maliyetine değil , gider olarak sonuç hesaplarına aktarılmış olur. Bu işlemle mamul maliyetlerinin gerçek değerinin belirlenmesi sağlanır.

Vergi Usul Yasası'nın 322 inci maddesinde yer alan tanımlamaya göre "kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkân kalmayan alacaklar değersiz alacaktır."değersiz alacaklar, bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybederler ve mukayyet kıymetleriyle zarara geçirilerek yok edilirler. aynı yasanın 323 üncü maddesinde de "ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;

  • dava ve icra safhasında bulunan alacaklar;
  • yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar, şüpheli alacak sayılır.

yukarıda yazılı şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir. bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık hesabında gösterilir. teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan geri kalan miktara inhisar eder. şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kâr-zarar hesabına intikal ettirilir." hükmü yer almaktadır. vergi usul yasası'nın yukarıya aktarılan 322 inci maddesi hükmüne göre, anılan firmadan olan alacağınızın değersiz alacak sayılabilmesi için kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya ihtiyaç bulunmaktadır. bu bağlamda alacaklarınıza ilişkin herhangi bir kazai hüküm veya kanaat verici bir vesika olmadığından söz konusu alacaklarınız değersiz alacak kapsamına girmemektedir. diğer yandan aynı yasanın 323 üncü maddesinden anlaşılacağı üzere bir alacağın şüpheli hale gelebilmesi için alacak veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklardan oluşmalıdır. alacağın yurt içinden veya yurtdışından olması bir önem taşımadığından yurtdışından olan alacaklar için de bu madde hükümleri geçerlidir. yurtdışından olan alacakların şüpheli hale geldiğinin ispatlanabilmesi için, ticari iş yaptığınız firmanın mukim olduğu ülkenin mahkemelerinde dava açmanız veya icra takibinde bulunmanız gerekmektedir. bu bağlamda da yurtdışından olan alacaklar dönem sonunda değerlenmesi nedeniyle oluşacak kur farkları da asıl alacağın akıbetine tabi olduğundan asıl alacağınız şüpheli hale geldikten sonra bu alacağa bağlı olarak oluşan kur farkları da şüpheli hale gelmiş sayılarak karşılık ayrılabilmektedir. dolayısıyla bedeli tahsil edilemeyen döviz cinsinden yurtdışı alacaklarınız için vergi usul yasası'nın 323 üncü maddesinde belirtilen koşulların yerine getirilmesi halinde bu alacaklarınız için karşılık ayırmanız mümkün olacaktır.

Katma değer vergisi yasası'nın 9. maddesinin 1. fıkrasına gereği olarak "mükellefin, türkiye içinde ikametgahının, işyerinin, kanuni iş merkezi ve iş merkezinin bulunmaması hallerinde ve gerekli görülen diğer hallerde maliye bakanlığı, vergi alacağının emniyet altına alınması amacıyla, vergiye tabi işlemlere taraf olanları verginin ödenmesinden sorumlu" tutabilmektedir.

Bu yetki çerçevesinde yayımlanan 91, 95, 97, 99, 104, 107 ve 108 seri numaralı katma değer vergisi genel tebliğlerinde tevkifat yapmakla yükümlü kurum ve kuruluşlar ile tevkifat yapılacak işlemler ve tevkifat oranları açıklanmış bulunmaktadır.

91 seri no'lu katma değer vergisi genel tebliği'nin 93 seri no'lu katma değer vergisi genel tebliğ ile değişik (a/5-f) bölümünde sayılan kurum ve kuruluşlara verilen yapı denetim hizmetleri tevkifat kapsamına alınmıştır.

99 seri no'lu katma değer vergisi genel tebliğ ile de yapı denetim kuruluşlarının 91 seri numaralı katma değer vergisi genel tebliğinin (a/2) bölümünde sayılan kurum ve kuruluşların yanı sıra bütün katma değer vergisi mükelleflerine verdikleri yapı denetim hizmetlerinden katma değer vergisi tevkifatı yapılması uygun görülmüştür.

Diğer yandan yapı denetimi hakkındaki yasa'nın "yapı denetimi hizmet sözleşmeleri" başlıklı 5.maddesinde; yapı denetimi hizmet sözleşmeleri yapı sahibiyle denetim kuruluşları arasında akdedilir. bu sözleşmenin bir sureti taahhütname ekinde ilgili idareye verilir.

Bu sözleşmede; taahhüt edilen hizmetin konusu, yeri, inşaat alanı, süresi, varsa yapı sahibi ile yapı müteahhidi arasında akdedilen sözleşmede yer alan yapının fiziki özellikleri, yapı denetimi hizmet bedeli, yapı denetiminde görev alacak teknik personel listesi ve diğer yükümlülükler yer alır.

İlgili idare; yapı denetimi hizmet sözleşmesinde yer alan hükümlere, yapı sahibinin uyması halinde yapı tatil tutanağı düzenleyerek inşaatı durdurur, yapı denetim kuruluşunun uymaması halinde ise yapı denetimi komisyonuna bildirimde bulunur.

Yapı denetimi hizmetleri için denetim kuruluşlarına ödenecek hizmet bedelleri, asgari hizmet bedelinden az olmamak kaydıyla, projenin özellikleri ile yapının bulunduğu bölgenin fiziki, ekonomik ve sosyal özellikleri dikkate alınarak bu sözleşmede belirtilir.

Asgari hizmet bedeli, yapı yaklaşık maliyetinin yüzde 3'üdür. yapım süresi, iki yılı aşan yapılarda, bu oran, her altı ay için yüzde on arttırılır, iki yıldan kısa süren yapılarda ise her altı ay için yüzde 5 azaltılır.

Yapı denetimi hizmet sözleşmesi ve hizmet bedellerinin ödenme esasları bir yönetmelikle düzenlenmiştir.

"yapı denetimi uygulama usul ve esasları yönetmeliği"nin yapı denetimi hesabının tutulması başlıklı 13. maddesi'ne göre "yapı denetim kuruluşlarının hizmet bedellerinin karşılanması amacıyla, il özel idareleri ve belediyeler adına bankada yapı denetim hesabı açılır. yapı denetimi için yapı denetimi yasası'nda öngörülen hizmet bedelleri yapı sahibi tarafından bu hesaba yatırılır. hizmet bedelleri, yapı sahibi ve ilgili dairenin onayı ile yapı denetim kuruluşuna bu hesaptan ödenir. bu hesap başka amaçla kullanılamaz. amme alacaklarının tahsil usulü hakkındaki yasa'da belirtilen borçlar da dahil olmak üzere haczedilemez ve hesaba tedbir konulamaz.

Yapı denetim hesabı, ilgili idarelerin kendi muhasebe sistemine göre tutulur. bu hesaplardan ödemeler, encümen kararına gerek olmadan ita amiri veya yetkilendirdiği kişinin imzasıyla yapılır."

Tüm bu açıklamalar çerçevesinde yapı denetim firması tarafından verilen yapı denetim hizmetine ilişkin fatura, yapı denetim sözleşmesi düzenlenen ve yapı denetim hizmetini fiilen satın alan mükellef adına düzenlenir.

bu durumda, yapı denetim kuruluşları tarafından 91, 95 ve 99 seri numaralı katma değer vergisi genel tebliğleri'nin ilgili bölümlerinde sayılan kurum ve kuruluşlar ile gerçek usulde katma değer vergisi mükelleflerine verilen yapı denetim hizmetlerinde, hizmeti alanlar tarafından adlarına düzenlenen fatura bedeli üzerinde hesaplanan katma değer vergisinin yarısı oranında tevkifat uygulanarak 2 no.lu katma değer vergisi beyannamesi ile beyan edilmektedir.(v. seviğ)

Kat karşılığı inşaat işi yapan bir kuruluşuz. arsa sahibi ile mevcut sözleşme gereği inşaatın bitimi itibariyle bazı bölümler bizim şirketimize devir edilecektir. ancak inşaat sırasında arsa sahibi adına yapı denetimi hizmet bedelini biz ödüyoruz. yapılan bu ödemeler arsa sahibi adına olmaktadır. bu ödemeleri kayıtlarımızda giderleştirmemiz mümkün müdür?

Kurumlar vergisi yasası'nın 6'ncı maddesinde safi durum kazancının tespiti sırasında indirim konusu yapılabilecek giderler belirlenmiş bulunmaktadır. aynı yasanın 6'ncı maddesinde ise kurumlarda safi kurum kazancının tespiti sırasında gelir vergisi yasası'nın ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin geçerli olduğu hususu hükme bağlanmış bulunmaktadır.

Dolayısıyla kurumlar bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kazancı hesaplarken öncelikle gelir vergisi yasası'nın 40'ıncı maddesinde sayılmak suretiyle belirlenmiş bulunan indirim konularını dikkate alacaklar, bilahare eğer varsa kurumlar vergisi yasası'nın 6'ncı maddesinde belirlenmiş bulunan harcamalarını indirim konusu yapabileceklerdir.

Diğer yandan vergi usul yasası'nın "mükellef ve vergi sorumlusu" başlıklı 8'inci maddesinin üçüncü fıkrası şöyle der; "vergi kanunlarıyla kabul edilen haller müstesna olmak üzere, mükellefiyete veya vergi sorumluluğuna müteallik özel mukaveleler vergi dairelerini bağlamaz."

Gerçekte arsa sahibinin isteği üzerine sizin yapmış bulunduğunuz inşaat mevcut belgeler, çerçevesinde arsa sahibine aittir. yapı denetim hizmeti de bu bağlamda arsa sahibi adına yapılmakta, dolayısıyla arsa sahibi adına düzenlenmiş belgeler üzerine ödeme sizin tarafınızdan gerçekleştirilmektedir.

Böyle bir durumda mevcut yasal düzenleme çerçevesinde mükellefiyet ve vergi sorumluluğu ile ilgili özel sözleşmeler vergi idaresini bağlamayacağından, kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca şirketiniz tarafından ödenen, ancak ödeme belgeleri arsa sahibi adına düzenlenen yapı denetim bedellerinin kurum kazancının tespitinde gider olarak kayıtlarınızda indirim konusu yapılması mümkün değildir.

Ancak sözleşme gereği sizin tarafınızdan bu tür ödemelerin yapılması öngörülmüş bulunuyorsa, yapılan ve yapılacak ödemelerin arsa sahibinin hesabına borç kaydedilmesi suretiyle sürdürülmesi mümkün bulunmaktadır.

Bilahare yapılan işin sonucunda söz konusu borç toplamı, işin yapımından sonra elde edilen ve vergisi ödenmiş kazancından ortaklara dağıtılması söz konusu olabilecek kâr payından indirim konusu yapılabilir.(v. seviğ)

Gelir Vergisi Yasası'nın 61/2'nci maddesi hükmü gereği olarak "evvelce yapılmış veya gelecekte yapılacak hizmetler karşılığında verilen para ve ayınlarla sağlanan diğer menfaatler" ücret olarak kabul edilmektedir. dolayısıyla burs alanın, bursu veren firma hesabına eğitim görüp eğitim süresi sonunda, önceden kararlaştırılan süre ve/veya şartlarla sınırlı olarak hizmet etmeyi vaat etmesi halinde burs, gelir vergisi'ne tabi gelir (ücret) niteliğini kazanmaktadır. (maç, mehmet "firmalarca verilen burslar ile ilgili vergisel özellikler" diyalog, sayı: 263, sf: 60-69)

Eğitim için verilen bursların belli bir çalışma koşulu ile sağlanması halinde gelir vergisi yasası'nın 61/2'nci maddesinde yer alan düzenleme gereği olarak ücret olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. ancak, gelir vergisi yasası'nın 28/2'nci maddesi uyarınca "resmi ve özel müesseselere ve şahıslar hesabına türkiye'de tahsilde bulunan öğrenciye iaşe, ibate ve tahsil gideri olarak ödenen paralar" gelir vergisi'nden bağışık tutulmaktadır. bir başka anlatımla "bursu alan kişi yurtdışına çıkmadan eğitimini sürdürmekteyse herhangi bir parasal sınıra tabi olmaksızın gelir vergisi'nden (tevkifattan-stopajdan) bağışık olarak bursu alabilecektir. (gelir vergisi 128 no.lu genel tebliğ)

Ancak bursu alan kişi yurtdışında tahsil görüyorsa, bu takdirde resmi olarak belirlenen miktarları aşan kısmı stopaja tabi tutulmaktadır.

Bursun belli bir hizmet karşılığında verilmiş olması, bursu ücret haline dönüştürmekte, bunun sonucu olarak da karşılıksız (ivazsız) yapılan bir ödeme niteliğinde olmadığını göstermektedir. bir başka anlatımla bu tür burslar bir anlamda karşılıklı yükümlülük getirmektedir.

Bursların ödenişi sırasında, yapılan ödemeler damga vergisi uygulaması açısından farklılık göstermektedir. çünkü yukarıda da belirttiğimiz üzere koşullu olarak verilen bu tür burslar sayıldığında, damga vergisine tabi tutulmaktadır.

Dolayısıyla ileride çalışma koşuluyla verilen burslar için bordro düzenlenmekte ve bordo üzerinde sadece damga vergisi kesintisi yapılarak hak sahiplerine ödenmektedir. (v. seviğ)

Tarafımızdan düzenlenen ve müşterimize gönderilen vade farkı faturası karşı tarafça noter aracılığı ile iade edilmiştir. biz faturayı düzenlediğimiz tarih itibariyle kayıtlarımıza aldık ve ilgili dönemde söz konusu faturanın katma değer vergisi'ni ödedik. aynı zamanda faturayı hasılat olarak kayıtlarımıza intikal ettirdiğimiz için bunun kurumlar vergisi'ni de ödedik. bu muameleyi düzeltme konusu yapabilir miyiz?

Türk Ticaret Yasası'nın 23'üncü maddesi gereği olarak "ticari işletmesi icabı bir mal satmış veya imal etmiş veyahut bir iş görmüş yahut bir menfaat temin etmiş olan tacirden, diğer taraf kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir."

Yasal düzenleme gereği; bir faturayı alan kimse, aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde münderecatı (içeriği) hakkında bir itirazda bulunmamışsa münderecatı (içeriği) kabul etmiş sayılır.

Şifahen, telefon veya telgrafla yapılan mukavelelerin veya beyanların muhteviyatını teyit eden bir yazıyı alan kimse, aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde bir itirazda bulunmamışsa teyit mektubunun yapılan mukavele ve beyanlara uygun olduğunu kabul etmiş sayılır.

Vergi Usul Yasası'nın 231/5'inci maddesi gereği olarak "fatura, malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi gün içinde düzenlenir. bu süre içersinde düzenlenmeyen faturalar hiç düzenlenmemiş sayılır."

Uygulamada vade farkı faturaları taraflar arasında mevcut sözleşme esas alınarak düzenlenebilmektedir. ancak taraflar arasında yazılı şekilde yapılamamış olmakla birlikte geçerli sözleşme ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda faturalara "bedelin belli bir sürede ödenmemesi halinde vade farkı ödenir" ibaresinin yazılarak karşı tarafa tebliği ve karşı tarafça türk ticaret yasası'nın 23/2 maddesi uyarınca sekiz gün içinde itiraz edilmemesi halinde bu durumun sadece fatura münderecatının kesinleşmesi sonucunu doğurup vade farkının davalı yanca kabul edildiği ve istenebileceği anlamına gelmeyeceği yönünde oluşan bir yargı kararı mevcut bulunmaktadır. (bakınız: moroğlu, e. -kendigelen, a. notlu- 'içtihatlı türk ticaret kanunu ve ilgili mevzuat' 8. baskı, beta, sf: 46)

Vade farkı faturaları herhangi bir mal teslimi veyahut da hizmet ifası sonucu düzenlenen faturalardan olmayıp, ya taraflar arasında mevcut sözleşmeye istinaden veyahut da özel olarak düzenlenen bir fatura üzerinde konu belirtilerek karşı taraftan ödemelerde ortaya çıkan gecikmeden kaynaklanan miktarın talebine ilişkin düzenlenen borç doğurucu belgelerdir.

Bilindiği üzere vergi usul yasası'nın 229'uncu maddesinde yer alan tanımlamadan da anlaşılacağı üzere "fatura, satılan mal veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır."

Vergi Usul Yasası'nın 229, 231/5 ve türk ticaret yasası'nın 23'üncü maddesinde yer alan hükümler birlikte dikkate alındığından, vade farkı faturasının muhatabı tarafından iade edilmesi halinde, söz konusu alacağın (vade farkı faturası bedelinin) tahsil edilebilir hale gelmesi ancak yargı kararı ile olabilecektir.

Böyle bir durumda vade farkı faturasının muhatabınca türk ticaret yasası'nın 23'üncü maddesi çerçevesinde kabul edilmemesi halinde, sizin bu alacağınızın dava yoluyla alınması olasılığı yoksa, bu takdirde kayıtlarınızda yer alan işlem dolayısıyla, ilgili vergi dairesine düzeltme isteminde bulunmak suretiyle fazladan ödemiş bulunduğunuz katma değer vergisi'ni ve kurumlar vergisi'nin gelecek dönemlerde ödeyeceğiniz katma değer ve kurumlar vergisi'nde mahsup suretiyle düzeltmeniz mümkün bulunmaktadır.

Vergi dairesine yapacağınız başvuruyu takiben vade farkı faturasını düzenlediğiniz muhatap firma ile sizin kayıtlarınız üzerinde yapılacak inceleme sonucuna göre gerekli düzeltme işlemleri yapılabilecektir. (v. seviğ)

Uygulamada bu konuda henüz görüş beraberliği oluşmamış bulunmaktadır. ancak kurumlar vergisi yasası'nın 5. maddesinin 3. fıkrasında hükme bağlandığı üzere "iştirak hisseleriyle ilgili finansman giderleri hariç olmak üzere, kurumların kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlarına ilişkin giderlerinin veya istisna kapsamındaki faaliyetlerinden doğan zararlarının, istisna dışı kurum kazancından indirilmesi kabul edilemez."

Söz konusu yasa maddesine ait gerekçenin son bölümünde de "kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlara ilişkin giderler ile istisna kapsamındaki faaliyetlerden doğan zararların istisna dışı kurum kazancından indirilmesine imkan verilmediği" ifade edildikten sonra istisna kazançlar elde edilirken, giderlerin yanı sıra gider fazlalığı sebebiyle doğan zararların da aynı kapsamda değerlendirileceği belirtilmiştir.

Kurumlar vergisi yasası'nın 5. maddesinin 3. fıkrası hakkında tbmm plan ve bütçe komisyonunda kabul edilen değişiklik önergesinin gerekçesine göre "kurumlar vergisinden istisna edilen kazançların elde edilmesi sırasında zarar doğması halinde bu zararlar gider fazlalığından kaynaklandığı için istisna kapsamındaki faaliyetlerden doğan zararların da giderlerde olduğu gibi kurum kazancından indirilmemesi gerekir."

Yasa maddesinde yer alan düzenleme "kurumlar vergisi yasası ile özel yasalarda yer alan kurumlar vergisinden müstesna kazançlarla ilgilidir. buna göre iştirak hisseleri alımıyla ilgili finansman giderleri hariç olmak üzere, kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlara ilişkin giderlerin kanunen kabul edilmeyen giderler gibi değerlendirilmesi gerekmektedir. aynı şekilde kurumlar vergisinden istisna edilen kazançların elde edilmesi sırasında zarar doğması halinde bu zararları da istisna kapsamı dışındaki gelirden indirilmemesi gerekir." (beyanname düzenleme klavuzu, 2009 hud yayınları sf: 519)

Yasanın bu hükmü, kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlara ilişkin olarak yapılan giderlerin, kurumlar vergisine tabi diğer kazanç tutarlarının tespitinde kurum kazancını azaltıcı veya kurum zararlı ise bu zararı arttırıcı bir unsur olarak indirim konusu yapılamayacağı anlamındadır. bu nedenle söz konusu gelirlerin elde edilmesi için yapılan giderlerin sadece kurumlar vergisinden istisna söz konusu kazançların tespitinde indirim konusu yapılması gerekir. konuya ilişkin olarak vergi idaresi tarafından verilen bir özelgeye göre de "iştirak hisselerinin satışından doğan zararın istisna dışı kurum kazancından indirilmesi mümkün değildir."

Konuya ilişkin olarak oluşan bu görüşler çerçevesinde her ne kadar söz konusu satış işlemlerinin zararlı olması durumunda bu zararın kurum kazancından indirilemeyeceği görüşü ağırlıklı olarak ileri sürülmekte ise de, ortaya çıkan bu tür zararların indirim konusu yapılamamasının hukuken tartışmaya açık olduğunu, yaşanan ekonomik sorunlar ve darboğazlar nedeniyle zararına yapılan satışların sonuçlarını işletmenin veya işletme sahiplerinin üzerinde bırakılması halinin bu bağlamda tartışılması gerektiği görüşündeyiz. (v. seviğ)

Banka kredisiyle taşıt alımındaki faizlerin taşıt maliyetine ne şekilde intikal ettirileceği konusunda vergi usul kanunu'nun 163 sıra no'lu gelen tebliğinde ".... yatırımların finansmanında kullanılan kredilerle ilgili faizlerden kuruluş dönemine ait olanların sabit kıymetle birlikte amortisman yoluyla itfa edilmek üzere yatırım maliyetine eklenmesi gerekmekte ; işletme dönemine ait olanların ise ilgili bulundukları yıllarda doğrudan gider yazılması ya da maliyete intikal ettirilmek suretiyle amortismana tabi tutulması..." gerektiği açıklaması yapılmıştır. tebliğde geçen ifadelerdeki , kuruluş döneminden ; taşıtın alındığı yıl , işletme döneminden ise , sonraki yılların anlaşılması gerekmektir. tebliğde yapılan bu açıklamlar doğrultusunda şirketler , taşıtlar dahil tüm sabit kıymet alımlarına ait krediler için ödenen faizlerin iktisap yılına ait olan kısmını söz konusu sabit kıymetin maliyetine dahil etmek zorundadır. ancak işletme dönemine ait faizleri bir başka ifadeyle sonraki yıllara ait faiz giderlerini gerek maliyete gerekse gidere atmasında seçimlik hakka sahiptirler.

Katma değer vergisi kanununun 17'nci maddesinin dördüncü fıkrasının (r) bendine göre kurumların (kurumlar vergisine tabi mükelleflerin) en az iki tam yıl süreyle işletme aktifinde yer alan gayrimenkullerin satışında kdv istisnası uygulanabilir. istisna uygulanabilmesi için kdv kanununun 17'nci maddesinin dördüncü fıkrasının (r) bendindeki usul ve esaslara uyulması gerekir.

Yapılan incelemeler sonucunda, geçmiş dönemlere ait geçici verginin %10'u aşan tutarda eksik beyan edildiğinin tespiti halinde, eksik beyan edilen bu kısım için re'sen veya ikmalen geçici vergi tarh edilir. mahsup süresi geçtikten sonra, kesinleşen geçici vergiler terkin edilir, ancak gecikme faizi ve ceza tahsil edilir. %10'luk yanılma payının, beyan edilmesi gereken (beyan edilmiş olan değil) geçici vergi matrahı üzerinden hesaplanması gerekmektedir. (gvk mükerrer 120. md.)

Gelir vergisi kanununun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasında; "kamu idare ve müesseseleri, iktisadi kamu müesseseleri, sair kurumlar, ticaret şirketleri, iş ortaklıkları, dernekler, vakıflar, dernek ve vakıfların iktisadi işletmeleri, kooperatifler, yatırım fonu yönetenler, gerçek gelirlerini beyan etmeye mecbur olan ticaret ve serbest meslek erbabı, zirai kazançlarını bilanço veya zirai işletme hesabı esasına göre tespit eden çiftçiler aşağıdaki bentlerde sayılan ödemeleri (avans olarak ödenenler dahil ) nakden veya hesaben yaptıkları sırada, istihkak sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben tevkifat yapmaya mecburdurlar." hükmü yer almaktadır. aynı fıkranın (5/b) bendinde, vakıflara (mazbut vakıflar hariç) ve derneklere ait gayrimenkullerin kiralanması karşılığında bunlara yapılan kira ödemelerinden %20 oranında gelir vergisi tevkifatı yapılacağı hükme bağlanmıştır. bu çerçevede, mazbut vakıflar hariç vakıfların ve derneklerin gayrimenkullerinin kiralanması durumunda, bunlara yapılacak kira ödemelerinden tevkifat yapılacaktır. (gelir vergisi kanunu (94/5-b))

96 seri no'lu katma değer vergisi genel tebliğinde , alacağını indirim yoluyla giderme tercihinde bulunan mükelleflerin daha sonra bu tercihinden vazgeçerek nakden veya mahsuben iade talep etmeleri halinde düzeltme beyannameleri vermek suretiyle , iade tutarı devreden kdv'den çıkartılıp ,iade edilecek kdv olarak gösterilerek iade alınabileceği belirtilmiştir. ancak indirimli orana tabi işlemlerle ilgili katma değer vergisi alacakları için süresinde iade talebinde bulunmayan mükelleflerin daha sonra düzeltme beyannameleri vererek iade talebinde bulunmaları mümkün değildir. bu mükelleflerle ilgili olarak 85 seri no'lu katma değer vergisi genel tebliği dikkate alınarak işlem yapılacaktır.

39 seri no'lu katma değer vergisi genel tebliğinin (d) bölümünde de açıklandığı üzere , iade hakkı doğuran işlemleri bulunan mükelleflerin bu işlemler dolayısıyla yüklendikleri vergileri nakden veya mahsuben iade olarak talep etmek yerine indirim yoluyla giderme tercihinde bulunmaları mümkündür. tercihi bu yönde kullanan mükellefler tarafından iade hakkı doğuran işlem bedelleri kdv beyannamesinin 8 ve 9 numaralı tablolarında beyan edilecek , ancak tabloların "yüklenilen kdv" veya "iadeye konu olan kdv" sütunlarına "0" yazılacaktır.bu şekilde beyanda bulunan mükelleflerin , iade için istenenler hariç iade hakkı doğuran işlemi tevsik eden belgeleri beyanname ekinde ibraz etmeleri gerekmektedir.

T.C. anayasası yıllık ücretli izin hakkını anayasal hak olarak saymış , 50. maddesinde , "dinlenmek çalışanların hakkıdır. ücretli yıllık izin hakları ve şartları kanunla düzenlenir." hükmüne yer vermiştir. yıllık ücretli izin hakkı ve bu hakkın kullanılması 4857 sayılı iş kanununun 53. ve 60. maddeleri arasında düzenlenmiştir. ayrıca iş kanununun 60. maddesine dayanılarak çıkarılan yıllık ücretli izin yönetmeliğinde bu konuda ayrıntılı düzenlemelere yer verilmiştir. iş kanununun 56. maddesi ile bu maddenin gerekçesinde yıılık ücretli izin amacı işçiyi dinlendirmektir. bu nedenle iznin bölünmezliği ilke olarak kabul edilmiştir. iznin bölünrek kullanılması için tarafların anlaşması , iznin en fazla 3'e bölünebilmesi ve bir bölümünün en az 10 gün olması zorunluluğu getirilmiştir. 4857 sayılı kanunun 103. maddesinde yıllık ücretli iznin bu şartlara aykırı olarak bölünmesi halinde işveren veya vekiline bu durumdaki her işçi için 179,00.-tl idari para cezası verilmesi öngörülmüştür. kanunda tarafların anlaşması ile iznin bir bölümü 10 günden aşağı olmamak üzere 3'e bölünebileceği öngörülmüş , 10 günlük bölümün dışında kalan sürenin nasıl bülüneceği konusunda bir düzenleme yapılmamıştır. bu nedenle kanaatimizce işçilere yarım gün yıllık ücretli izin verilebilecektir.

çalıştırdıkları işçiye o ay içinde yapacakları ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her türlü istihkaklara ait ödemeleri kanuni kesintiler düşüldükten sonra kalan net tutarını bankalar aracılığıyla ödemekle yükümlüdürler. uygulama 01.01.2009 tarihinden itibaren başlayacaktır. işyerlerinin bulunduğu yerde banka bulunmaması yada çalışanlara banka aracılığı ile ödeme yapılmasına imkan bulunmaması halinde ödemeler t.c. posta ve telgraf teşkilatı genel müdürlüğü şubeleri aracılığı ile yapılacaktır. bankalar aracılığı ile yapılan ödemelerde ödemenin niteliği hesabın açıklamasına belirtilecektir. işçiye yapılan ödemelerin bankalar aracılığıyla yapılmaması halinde işveren, işveren vekili ve 3'üncü kişiye her işçi ve her ay için 4857 sayılı iş kanununun 102/a maddesi hükmü gereğince 112,00.-tl idari para cezası verilecektir. idari para cezaları çalışma ve sosyal güvenlik bakanlığı bölge müdürlüklerince uygulanacaktır.

vet düzenlenebilir. 385 seri no'lu vuk genel tebliğinde bu konuya açıklama getirilmiştir. tebliğ'de " kanunun 215'nci maddesine göre , yurt içindeki müşteriler adına yabancı para cinsinden düzenlenen faturalarda , yabancı para birimi , tutarı ve türk para birimi ve tutarı yer almak zorundadır. yabancı para biriminden düzenlenen faturada , türk para birimi karşılığı bulunmaması usule ve şekle ilişkin bir usulsüzlül olup , bu fiil dolayısıyla mükellef adına vuk'nun 352'nci maddesinin ii-7 bendi uyarınca ikinci derece usulsüzlük cezası kesilmesi gerekmektedir." hükmü yer almıştır.

Fazla çalışmaya ilişkin hükümler 22.05.2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 41.maddesinde ve 41’nci maddesine dayanılarak hazırlanan İş Kanununa İlişkin Fazla Çalışma Ve Fazla Sürelerle Çalışma Yönetmeliği’nde açıklanmıştır.

Buna göre fazla çalışma ; Kanunla yazılı koşullar çerçevesinde haftalık 45 saati açan çalışmalardır. Her bir fazla çalışma saati için verilecek ücret normal çalışma süresinin saat başına düşen miktarının % 50 yükseltilmesi suretiyle ödenir. Fazla çalışma süresinin toplamı bir yılda 270 saatten fazla olmayacaktır.Böylece fazla çalışmanın günlük ve belirli süreli olma sınırı yoktur. 270 saatlik süre sınırı ise işyerlerine veya yürütülen işe göre değil , işçilerin şahıslarına ilişkindir.Yani işyerinde çalışan her işçi için 270’lik saatlik fazla çalışma söz konudur.

Fazla çalışma süresinin hesabında yarım saatten az olan süreler yarım saat , yarım saati aşan süreler ise 1 saat sayılacaktır. Fazla çalışma yaptırmak için işçinin yazılı onayının alınması gerekir. Bu onay her yıl başında işçilerden yazılı olarak alınır ve işçi özlük dosyasında saklanır.

Gelir Vergisi Kanununun 40 ve 89. maddelerinde, Katma Değer Vergisi Kanununun ise 17. maddesinde yapılan değişikliklerle 1.1.2005 tarihinden itibaren fakirlere yardım amacıyla gıda bankacılığı faaliyetinde bulunan dernek ve vakıflara bağışlanan gıda , temizlik , giyecek ve yakacak malzemelerinin maliyet bedellerinin bağışı yapanlarca gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapılabilmektedir. Ayrıca söz konusu teslimlerin katma değer vergisinden istisna edilmesi sağlanmıştır. Söz konusu değişikliklerle Maliye Bakanlığının belirleyeceği usul ve esaslar çerçevesinde gıda bankacılığı kapsamında bağışlanan gıda maddelerinin maliyet bedellerinin gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapılması ve bu teslimlerin katma değer vergisinden istisna edilmesine yönelik düzenlemelere yer verilmiştir. Maliye Bakanlığı da 251 seri numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliği ile kendisine verilen yetkiyi kullanarak gıda bankacılığında katma değer vergisi ile gelir ve kurumlar vergisi açısından gıda bankacılığına yönelik vergiden müstesna teslimlere yönelik ilkeleri belirlemiş ve bu ilkelerin Resmi Gazete'de yayımı tarihinden itibaren uygulanması öngörülmüştür.

Katma Değer Vergisi Kanununun 17/b-2 maddesi uyarınca, yasal düzenleme gereği olarak fakirlere yardım amacıyla gıda bankacılığı faaliyetinde bulunan dernek ve vakıflara Maliye Bakanlığı tarafından belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde bağışlanan gıda, temizlik, giyim ve yakacak maddelerinin teslimi katma değer vergisinden müstesnadır. Diğer taraftan Gelir Vergisi Kanununun 40’ıncı maddesinin 10 numaralı bendi uyarınca fakirlere yardım amacıyla gıda bankacılığı faaliyetinde bulunan dernek ve vakıflara bağışlanan gıda, temizlik, giyim ve yakacak maddesi maddelerinin maliyet bedeli safi kazancın tespiti aşamasında "indirilecek gider" olarak kabul edilmiştir.

Bağışı kabul edecek dernek veya vakfın Bakanlar kurulunca vergi muafiyeti tanınan dernek veya vakıf olması şart değildir. Tüzüğünde veya senedinde ihtiyacı bulunanlara gıda, temizlik, giyim ve yakacak maddesi yardımı yapabilmesine ilişkin hükümlerin bulunması gerekli ve yeterlidir. Gelir Vergisi Kanununun 40’ıncı maddesine eklenen hüküm çerçevesinde indirim konusu yapılacak bağışlar, bağışa konu mal bedeli Vergi Usul Kanununun 232’nci maddesinde belirtilen fatura düzenleme sınırının altında kalsa dahi mutlaka fatura ile belgelendirilecek ve ayrıca taşıma için sevk irsaliyesi düzenlenecektir.

Bağışlanan mala ilişkin bilgileri eksiksiz olarak içerecek fatura, bağış yapılan dernek veya vakıf adına düzenlenecektir. Mal bedeli olarak faturada, bağışa konu malın maliyet bedeli (yüklenilen katma değer vergisi hariç) yazılı olacaktır.Faturada "İhtiyaç sahiplerine yardım şartıyla bağışlandığından KDV hesaplanmamıştır." ibaresinin yer alması zorunludur. Ticari işletmeye dahil malların (gıda, temizlik, giyim ve yakacak maddelerinin) bağışlanması durumunda bu malların maliyet bedeli Gelir Vergisi Kanununun 40’ıncı maddesi çerçevesinde gider kaydedilir. Bu işlem, faturanın bir yandan gelir bir yandan da gider kaydedilmesi suretiyle gerçekleştirilir.

KDV Kanununun 30/a ve 32’nci maddelerine göre , kısmi istisna mahiyetindeki bu teslimin bünyesine giren KDV tutarının indirim konusu yapılması mümkün bulunmamaktadır. Bağışın yapıldığı dönemde , bağışlanan gıda maddelerinin iktisabı dolayısıyla yüklenilen KDV tutarının hesaplanması ,ve aynı döneme ait KDV beyannamesinde ilave edilecek KDV tutarına dahil edilmesi , aynı tutarın defter kayıtlarında “indirim KDV” hesaplarından çıkarılarak , gider hesaplarına aktarılması gerekmektedir.

Bağışlanan gıda maddelerinin işletmeye dahil olmaması halinde ise , söz konusu malın maliyet bedeli (KDV dahil) GVK’ nun 89’uncu maddesi çerçevesinde yıllık beyannamenin bağış ve yardımlara ilişkin bölümüne yazılarak gelir vergisi matrahının tespitinde indirim olarak dikkate alınacaktır.